60’lı yıllarda, Anadolu'nun en kozmopolit şehirlerinden birinde yaşayan bir anne, iki erkek çocuktan sonra kız çocuğum olacak umuduyla üçüncü kez gebe kalmıştır. Fakat, beklentisinin aksine, kara kaşlı kara gözlü bir erkek bebek daha dünyaya getirir. Adını "Alican" koyarlar. Alican bebek daha bir yaşındayken menenjit geçirir. Ölmek üzereyken, sağlıkçı babasının yaptığı iğne sayesinde yaşama tutunur. İlerleyen yıllarda, üç erkek çocuğu olduğu halde, bir türlü kız çocuğu olamayan anne, gebeliğini sonlandıran düşüklerle iyice yıpranır. Bu yıllarda, Türkiye ile Almanya arasında imzalanan “Türk İşgücü Anlaşması” kapsamında, annenin kız kardeşi işçi olarak Almanya’ya gitmeye hak kazanır. Fakat, 2 erkek ve 5 kız çocuğu olan kız kardeşinin en küçük iki kızı henüz emzikle dolaşmaktadır. Ablasından küçük çocuklarına bakmasını ister. Böylece, Alican’ın annesi kız çocuk özlemini gidermenin yolunu, kız kardeşinin henüz bebeklik çağındaki iki kızına bakarak yapabilecektir. Alican’ın Ortaokul döneminde de, liseyi okumak üzere teyzesinin erkek oğlu ile ilkokulu okumak üzere dayısının kızı ev hanesine katılır. Alican’ın çocukluk ve ergenlik yıllarına rastlayan bu dönemde, doğal olarak anne ve babanın sevgisi de 7’e bölünmüştür. Bu parçalanmış sevgi çemberi içinde ortaokulu zar zor bitirebilen Alican, liseden mezun olmayı başaramaz. 1980 darbesinin hemen sonrasında Alican’ın iki abisi de üniversite okumak için evden ayrılınca sistem çöker. Artık hiçbirşey eskisi gibi olmayacaktır. Alican zaman geçtikçe içine kapanır, girdiği hiçbir işte süreklilik sağlayamaz. Ve gençliğinin baharında, bir erkek için en ağır tramvayı yaşar. Alican’ı dünyaya getiren anne aramızdan ayrılır. Artık sadece babasız büyümüş bir baba ile uzakta yaşayan iki abisi vardır. Kısa bir süre sonra Alican’da anormal değişimler başlar. Zamanla üvey annenin de devreye girmesiyle, gerçek ile gerçek dışı olayları birbirinden ayıramayacak düzeye gelir. İnsanlardan korktuğunu, başkaları tarafından sürekli izlendiğini, babasına zarar verecek insanların evin etrafında dolaştığını ve komşuların eve dinleme cihazı koyduklarını iddia etmeye başlar. Bu sıradışı yaşam biçimi Alican’ı ”Şizofren” yapmıştır. Yıllar süren bir tedavi süreci geçirir. Hastaneden çıkar, artık günümüz Türkiye’sindedir.
Büyük abisini arar. “Korkuyorum abi” der. ”baskalarının bilgisini kendi bilgisiymiş gibi satanlardan...yaşanan gerçekleri toplumdan saklayanlardan...başkalarının malında gözü olanlardan...biz milliyetçiyiz, halkçıyız, sosyal demokratız, müslümanız deyip de sadece kendileri gibi düşünen insanlara kol kanat gerenlerden...bir avuç toprak için insanları katledenlerden... kula kulluk edenlerden...halkı halk adına sömürenlerden...Doğayı anlamaya çalışmak yerine, onu katletmeyi seçenlerden...seviyorum deyip de, terk edenlerden…yüzüme gülüp de arkamdan iş çevirenlerden...nankör ve vefasız insanlardan…Sizi kurtaracağız deyip de, bizi öldürenlerden…Allah ile kul arasına girenlerden...kişisel çıkarları peşinden koştuğu halde, toplum için çalışıyoruz diyenlerden, korkuyorum.”
“Korkma” der abisi. “Bence sen iyileştin. Çünkü söylediğin herşey günümüzde yaşanan gerçekleri anlatıyor.“
Hikaye kahramanları Tanıdık geldi. Kalemine sağlık
Elinize sağlık sayın hocam.