Bir önceki yazımda Osmanlı mahallesinin nasıl meydana geldiğinden bahsetmiştik. Bu yazımızda da kaldığımız yerden devam edelim.
Osmanlı Devleti fethettiği şehirlerde izlediği iskân politikasının bir sonucu olarak yeni mahalleler oluşturmuştu. Kendi eski topraklarındaki çeşitli şehir ve köylerden insan topluluklarını fethedilen şehirlerin çevresinde meydana getirilen bu mahallelere yerleştirmiştir. Bu iskân politikası da elbette rast gele uygulanmamış, göçmenler arasında homojen bir yapı olmasına dikkat edilmiştir. Etnik kökenlerine veya aynı toplumsal, mesleki ve dini gruplara ait olmaları göz önünde tutulmuştur.
Bu yeni mahalleler genellikle bir büyük caminin ya da külliyenin yakınında kurulurdu. Mahallenin bir kurucu şahsiyeti mutlaka bulunurdu. Bu kurucu çoğunlukla bir dini lider olarak karşımıza çıksa da bazen bir servet, ilim ya da sözü geçen bir otorite sahibi de olabiliyordu. Dolayısıyla büyük bir çoğunlukla aynı inanış ve geleneklere sahip insanların bir araya gelmeleri suretiyle Osmanlı mahalleleri oluşmuştur. Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi aynı meslekten olan zanaatkarların birlikte yaşama arzularıyla da mahalleler oluşabiliyordu.
Özellikle sabah ve yatsı namazları mahalle erkekleri tarafından toplu olarak kılınırdı. Osmanlı’dan elimize ulaşan kayıtlara göre cami veya mescidin devamlısı olan mahalle halkı çoğunlukla cemaat olarak anılmaktadır. Camiye dolayısıyla namaza devamlılık hali mahallelinin tanınır olduğunun, güvenilir olup olmadığının bir göstergesi olarak kabul edilirdi. Birbirlerine karşı zincirleme olarak sorumlu olan mahalle halkı nezdinde bunun son derece önemli bir ölçüt olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.
Mahalle halkının birbirinin kefili olması özellikle suçu önleme ya da ortaya çıkartma durumlarında devletin elini güçlendirmekteydi. Birbirini tanıyan mahalle halkının herhangi bir adli olayda, bir kişinin durumu hakkında bilgisine ilk başvurulan kişiler olmaktadır. Komşularının ve mahallenin imamının, mahkemedeki ifadeleri ve görüşleri büyük önem taşımaktaydı. Yani bir kişinin, mahallesindeki komşuları ve cami cemaati – imamı nezdindeki tanınırlığı, mahkemede görgü tanıkları ve delillerin değerlendirilmesinde dikkate alınmaktaydı.
Mahalle halkı birbirlerinden, mahallelerinde meydana gelen olaylardan ve suçlusu tespit edilemeyen olayların maddi zararlarının karşılanmasından sorumluydular. Bu sorumluluk neticesinde de mahalleli; kendilerini rahatsız eden, ahlak ve namus dışı davranışlarda bulunan kişileri mahallelerinden çıkartma haklarına sahipti.
Osman Nuri Ergin mahalleyi “Osmanlı idaresinde mülki, beledi ve adli teşkilatın ilk basamağı olarak tanımlar. M. Bayartan ve Özer Ergenç birçok verginin mahalle birimi temelinde toplandığını gerekçe göstererek mali birim özelliğini de eklemektedir. Osmanlı’da şehre düşen vergi miktarı mahalleler arasında bölünüyor ve her mahalle kendisine düşen vergiyi şehir idaresine veriyordu. Vergi yükümlüsü halk tek tek tahrir defterine ve diğer vergi kayıtlarına, bulundukları mahallelere göre isim isim yazılırdı. İkamet ettikleri evin hangi mahalleye dahil olduğu da bu kayıtlarda yer alırdı.
Mahalleli devlete ödediği vergiden ayrı olarak, mahallenin ortak giderlerinin karşılanması adına “avarız akçesi vakfı” kurmuştur. Bir fon niteliğini taşıyan bu vakıfta biriken paradan ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunması dolayısıyla bir sosyal yardım merkezi hüviyetindeydi. Ortak harcamalar için ihtiyaç duyulan toplam miktar mahalledeki evlerin sayısına bölünerek toplanmaktaydı. İlk başlarda “hayır”ların toplanması söz konusuyken zaman içerisinde çeşitli gerekçelerle menkul ve gayri menkullerin bağışlanmasıyla mahalle sandığı diyebileceğimiz bu fon vakfa dönüşmüştür.
Osmanlı mahallesini adli, mali ve idari yönden incelemeye çalıştım. Bir sonraki yazımda buluşmak ümidiyle…
Gittikçe yozlasan bir toplum haline geldik ,kime hizmet ettiğimiz özümüzü kaybetmiş bir vaziyetteyiz Allah sonumuzu hayırlı eylesin. Nerede o eski bayramlara geliyoruz